Geçtiğimiz
haftalarda Aydın Çakmak’ın “Sürgündeki
Hakan: II. Abdülhamid’in Selanik ve Beylerbeyi Günleri” isimli kitabı
yayımlandı. Bahse konu olan bu çalışmayı zevk alarak okudum. Aydın Çakmak Hoca
ile kitabı konulu bir mülakat yaptık. Konuyla ilgili olanların umarım dikkatini
çeker. Kendisine teşekkür ederiz.
Soru: “Sürgünde Bir
Hakan” kitabının yazarına, yazarının özgeçmişini sorsaydık acaba, nasıl bir
cevap alırdık?
Öncelikle
bana bu imkânı tanıdığınız için size çok teşekkür ederim. Memleketim olan
Edirne’de ilk ve ortaöğrenimi tamamladıktan sonra başladığım Akdeniz
Üniversitesi Tarih bölümünden 2004 yılında mezun oldum. Yüksek Lisansımı
Marmara Üniversitesi’nde tamamladım. Halen Marmara Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi bilim dalında doktora öğrenimime
devam etmekte olup aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp
Tarihi Enstitüsü’nde okutman olarak görev yapmaktayım.
Soru: Kitabı
okurken bu çalışma yazarın tez çalışmasıdır zannına kapıldım. Oysaki yüksek
lisans, doktora çalışmanız değilmiş. Eseriniz sırf akademik bir çalışma
olmamasına rağmen, çalışmanızı okuyanların benim gibi akademik çalışma olduğuna
kanaat getireceklerini sanıyorum. Misal olarak, Sultan Abdülhamid’e ait olduğu
iddia edilen ve akademi dünyasında sahte olduğuna dair kanaatler oluşan
hatıraları çalışmanızda kullanmamışsınız.
Sizi böylesi bir eseri hazırlamaya hangi saikler itti?
Evet, elinizdeki çalışma tezimle alakalı
olmayıp başlı başına ayrı bir çalışmadır. Ancak kitabın hazırlık aşamasında
akademik bir mantıkla ve genele hitap edebilecek bir tarzda yazmaya özen
gösterdim. Beni böyle bir eseri hazırlamaya iten en önemli neden ise, böylesine
ilginç ve önemli bir konu hakkında yapılmış temel bir inceleme eseri olmamasıdır.
Soru: Bu çalışmayı
hazırlarken sizi en çok heyecanlandıran, şaşırtan bir durum söz konusu oldu mu?
Olduysa bize anlatabilir misiniz?
Çalışmanın
birçok yerinde gördüğüm veya öğrendiğim yeni bilgiler bende hem merak hem de heyecan
duygusu oluşturdu, diyebilirim. Bilhassa II. Abdülhamid’in hususi hayatı ve
kişilik özellikleri ile ilgili bilgiler, çalışmanın hazırlık aşamasında bana çok
ilginç gelmişti. Örnek vermek gerekirse, şehzadelerin eğitimi ve
hanımsultanların evliliği için duyduğu endişelerin yanı sıra Beylerbeyi
Sarayı’na ilk geldiği günlerde kızları ve torunlarının bayram ziyaretine
gelişlerini büyük bir heyecanla bekleyip dürbünle karşı kıyıyı izlemesi, 33 yıl
boyunca büyük bir devleti yönetmiş olan II. Abdülhamid gibi bir hükümdarın
insanî yönlerini göstermesi açısından mühim emareler arasında gözükmektedir. Tabii
bunların yanı sıra I. Dünya Savaşı günlerinde, devrin bazı yöneticilerinin II.
Abdülhamid’in huzuruna kadar gelmeleri de, ilginç yönler arasında kabul
edilebilir.
Soru: Sultan
alışkanlıklarının devamını sürgün günlerinde de devam ettirmiştir. Örneğin,
çalışmanızda belirttiğiniz üzere, çok vehimli birisidir. Alatini Köşkü’nde
neredeyse köşkün bahçesine dahi çıkmıyor. Kitap okuma, sohbet etme, marangozluk
işleriyle uğraşıyor. Bunların dışında sürgün günlerinde nelerle uğraşır?
Sizin
de belirttiğiniz gibi sürgün ve gözaltında bulunduğu günlerde hakanın
alışkanlarını devam ettirdiği görülmektedir. Bunlar arasında marangozluk ve
resim yapmak gibi faaliyetler bulunmaktadır. Ayrıca II. Abdülhamid, Alatini
Köşkü ve Beylerbeyi Sarayı’nda hayvan da beslemiştir. Mesela kedisi Pamuk. Aynı
zamanda bol bol geçmiş günlerin muhasebesini yapmış ve kendisiyle görüşen
kişilere başından geçen olayları aktarmıştır.
Soru: Sultan’ın
Sürgününü Selanik Alatini Köşkü ve Beylerbeyi Sarayı günleri olarak ikiye
ayırdığımızda, iki farklı şehir ve mekândaki günlerini nasıl
karşılaştırabiliriz?
Evvela
Selanik, II. Meşrutiyet sürecinde İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi
görünümünde olan bir şehirdir. Bu yüzden adı geçen şehirde cemiyet çok
aktiftir. II. Abdülhamid ve maiyetinin Selanik’e ilk geldiği günlerde,
kendileri hakkında çeşitli kısıtlamalar uygulandığını görmekteyiz. Ve bu durum,
Balkan Savaşları sürecine kadar devam etmiştir. Beylerbeyi Sarayı günlerine
baktığımızda ise, birçok uygulamanın değiştiği ve dışarıyla bağlantının daha
kolay sağlandığı görülmektedir. Örnek vermek gerekirse, İstanbul’a nakil
hadisesinin ardından ailesiyle daha rahat görüşebilmesi, birçok şahsiyetin onu
ziyareti ve günlük gazeteleri takip etmesi bunlar arasında sayılabilir.
Soru: Özellikle son
dönemlerde Sultan II. Abdülhamid ve dönemi üzerine daha önceki dönemlerle
kıyaslanamayacak kadar araştırma-inceleme, hatırat, günlük, akademik nitelikli
kitap yazıldı. Sizin bu eserinizi, diğer söz konusu eserlerden ayıran özellik
nedir?
Bu
eser, II. Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonraki yaşamını incelemekte olup
Selanik’te Alatini Köşkü ve İstanbul’da Beylerbeyi Sarayı’nda geçen sürgün ve
gözaltı günlerini ele almaktadır. Daha öncede ifade etmiş olduğum gibi, II.
Abdülhamid’in hayatında, 1909-1918 yıllarını kapsayan dönem ve onunla ilgili
olayları inceleyen temel bir araştırma eseri bulunmamasından yola çıkarak
hazırladığım bu kitap, söz konusu eksikliği fark etmem sonucu ortaya çıkmıştır.
Bunun yanı sıra kitabın esas malzemesini, dönemin arşiv vesikaları ve süreli
yayınlar oluşturmaktadır.
Soru: Sultan II.
Abdülhamid çok zeki, donanımlı ciddi bir devlet adamıdır. Türk tarihi
uzmanlarının önemli bir kesimi tarihe damgasını vuran, liderlerden biri olduğu üzerinde hemfikirdir.
33 yıl kadar uzun bir süre padişahlık yapıyor. Tahtan indirilmesi sonrası
başına gelen felaketler, malının mülkünün talan edilmesi, yaşadığı sıkıntıları
elbette anlayabiliriz. Benim merak ettiğim husus şudur. Suyun akışı doğal
mecrasına doğru seyir alıyor her zamanki gibi. Meşrutiyet öyle ya da böyle ilan
edilecekti. Belki bir şekilde biraz daha fazla tahta kalabilirdi. Sanki, Sultan
kendisini tahtan indirilme hesabı/planı yapmadığı gibi bir izlenime kapıldım.
Ne buyurursunuz?
Evet,
gerçekten de II. Abdülhamid, 31 Mart Vakası’nda hiçbir ilgisi olmaması
düşüncesinden yola çıkarak, tahttan indirileceğini düşünmüyor. Üstelik
kendisine verilen teminatlar da, onun üzerinde bu güveni arttırıyor. Hareket
Ordusu’nun idareyi ele almasının ardından gelişen olaylar içerisinde böyle bir
sonucun başına gelebileceğini görmesine rağmen, artık bu andan itibaren çok geç
kalmıştır.
Soru: Türk siyasi tarihinin en önemli kilometre taşlarından
birisi de kuşkusuz 27 Mayıs darbesidir. 27 Mayıs sonrası devrin Başbakanı,
Cumhurbaşkanı, bakanı ve milletvekillerine muhafazasından sorumlu alt rütbeli
askerden en yetkili komutanlara varana kadar birçok kişinin
Cumhurbaşkanı-Başbakan’a hakaret, küfür ve şiddet uyguladığını biliyoruz. Oysaki
kitaptan öğrendiğimize göre, gerek Sultan Hamid sonrası iktidara gelen
yöneticiler, gerek Sultan ve ailesini korumakla görevli personelin, II.
Abdülhamid ve ailesine nezaketsizlik sınırını aşan bir davranış sergilemediğini
görüyoruz. Ne dersiniz?
Aslında
tahttan indirmenin ardından gelen ilk günlerde, II. Abdülhamid ve dönemine
karşı yoğun bir tepki oluştuğu görülmektedir. Ve zikrolunan husus, hakanın
muhafız subayları üzerinde de etkisini göstermiştir. Ancak söz konusu durum, pek
uzun sürmemiştir. Dönemin geneline bakıldığında ne muhafızlar ne de yöneticiler
açısından hakan ve maiyetine karşı aşırı bir tepki gösterildiğini söyleyemeyiz.
Zaten bu husus, II. Abdülhamid’in özel tabibi Atıf Hüseyin’in günlükleri başta
olmak üzere birçok hatırada da canlı bir şekilde ifade edilmektedir.
Soru: Sultan
Hamid’in döneminin aktörlerinin ezici bir çoğunluğu, kendisine muhalif.
Taşnaklar, İttihatçılar, Hiç beklemediğimiz Elmalılı Hamdi, Said Nursi, Mehmet
Akif gibi düşünce ve aksiyon adamları dahi Sultan’ın karşısında yer almışlardır.
Hele okumuşların ortak özelliği Sultan Abdülhamid karşıtlığıdır. II.
Abdülhamid’in tahttan indirildiği dönem göz önüne alındığında Sultanın yanında
kimse yoktur. Kitapta da belirttiğiniz üzere, Hindistan Müslümanları,
Arnavutlar ve Arabistan’dan bazı kimseler çok rahatsız olur bu durumdan.
Türkiye’de her hangi rahatsız olan bir kitle, grup yoktur neredeyse. Tarihte
analoji yapılması iyi bir şey değildir. Daha iyi anlaşılması için farazi bir
şey söylesek, farzımuhal 1911’de bir seçim yapılsa ve devrik padişah da seçime
katılsaydı büyük ihtimal seçim barajını aşamazdı. Beri yandan, 100 yıl sonra
akademi dünyası içinden ve dışından birçok kesim Abdülhamid’in Fatih Sultan
Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman çapında bir padişah olduğunu belirtiyor. Bunda
bir tuhaflık yok mu?
Çok
doğru söylüyorsunuz, iki dönem arasında bu türlü farklılıklar bulunmaktadır.
Söz konusu durumun oluşmasında zaman ve zeminin değişmesi bir yana, olayların
daha iyi anlaşılması veya açıklanması etkili olmuştur, diyebiliriz. Zaten böyle
durumlar tarihin birçok olay ve gelişmesinde de karşımıza çıkabilir. Önemli
olan, amacın doğruya ulaşma ve bakış açısının ise görmeye çalışma olmasıdır.
Soru: Bildiğimiz
kadarıyla bu yayınlanmış ilk eseriniz, bunun arkası gelecek midir? Tezgâhınızda
hazırlanmak üzere olan bir çalışma var mıdır?
Evet,
elinizdeki çalışma yayınlanmış ilk eserim. Ancak bundan önce hazırlamış olduğum
tezim de, şu anda Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları’ndan çıkmak üzere. Bunun
yanı sıra, ayrı bir çalışmaya da devam etmekteyim.
Not: Bu mülakat, Ayraç dergisinin 58-59 sayılı,
Eylül-Ekim 2014 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder