11 Ağustos 2009 Salı

II. MEŞRUTİYET’İN KLASİK PARADİGMALARI


Türk modernleşme sürecinin en önemli kilometre taşlarından biri de şüphesiz 1908 senesinde, 93 Harbi’yle süresiz olarak kapanan Meclis-i Mebusan’ın tekrar açılmasına neden olan II. Meşrutiyet’in ilanıdır. Tarihçilerin çoğunluğu Osmanlı Devleti’nin 1908–1918 yılları arasını Meşrutiyet döneminin sınırları olarak belirler. Meşrutiyet’e büyük umutlar bağlayan Osmanlı aydınlarının hayal kırıklığına uğraması uzun sürmez. Devrin büyülü havasında söylenen “Hürriyet”, “Müsavat” ve “Uhuvvet” sloganları havada kalır. Osmanlı Devleti’nin çözülüşü hızlanarak artar. Osmanlılık gömleği arka arkaya girilen Trablusgarp, I. ve II. Balkan ve I. Cihan Savaşları’yla parçalanır. İmparatorluğun ölümüne yakın yaşanılan trajedi ve travmalar birbirini kovalar. Osmanlı Devleti’nin bu dönemi çok yoğun, hızlı ve adeta parçalanarak geçirmesi günümüzde,  siyaset bilimine, sosyolojiye, fikir akımlarına ilgi duyan akademisyen ve araştırmacılar için çok zengin ve mümbit bir alan oluşturur. Meşrutiyetle başlayan yakın tarihimize olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Özellikle 100. yılı dolayısıyla 2008 yılında ülkemizde “Meşrutiyet” birçok sergi, toplantı, konferans, panel gibi etkinliklerle; yayımlanan kitaplarla; dergilerin özel dosyalarıyla enine-boyuna masaya yatırılıp tartışılmıştır.[1]

Akademisyen Mustafa Gündüz tarafından hazırlanan –başlıkta ismi yazılı- doktora tezi 2007 yılında Lotus Yayınevi’nce yayımlanır.[2] Henüz haberdar olduğum, zevk alarak okuduğum, uzun bir emeğin ürünü olan çalışmayı ele almak istiyorum. Mustafa Gündüz Bey, II. Meşrutiyet’in Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık gibi fikir akımlarının temsil kabiliyeti yüksek, en önemli ve uzun ömürlü temsilcileri olan İçtihad, Sebilü’r Reşad ve Türk Yurdu mecmualarını çalışmanın sınırları içerisinde ele alır. Türk düşünce hayatının vazgeçilmez hareket alanlarını oluşturan bu mecmuaların “Eğitim”, “Kadın”, “Aile”, “Dil”, “Dilde Sadeleşme”, “Toplumsal Sorunlar ve Değişme” konularına yaklaşımını, ürettiği fikirleri masaya yatırır. Bu dergilerdeki metinleri karşılaştırmalı olarak inceleyip benzerlikleri ve farklılıklarını ortaya koyar.

Gündüz, bahse konu olan dönem (1908–1918 arası) itibariyle dergilerin çıkışını hazırlayan sebeplerden, dergilerin biçimsel özelliklerine; yazar kadrosundan, dönemin toplumsal sorunlarına, toplumsal geri kalmışlığın sebepleri ve çözüm yollarına; toplumsal değişmenin yönü ve niteliğinden, eğitim faaliyetlerine, medreseler hakkındaki düşüncelerine, yabancı okullar ve eğitim sorunlarına; Kadın, aile ve çocuğa bakış açısından, kadınların eğitilmesine, kılık-kıyafet tartışmasına, evlenme ve çok eşliliğe; dilde sadeleşmeden, alfabe tartışmalarına kadar daha sayamadığım birçok konuda mecmuaların bakış açısını ortaya koyar. Bununla da kalmaz üç derginin modernleşme ve eğitim alanındaki çalışmalarının benzer ve farklı yanlarını meydana çıkarır.

İncelemelerin sonucunda, fikir akımlarının temsilcisi olan bu mecmuaların yazar ve aydınlarının ülkenin kangrenleşmiş sorunlarına ve bu sorunların çözümlerine bakışındaki benzerlik azımsanamayacak kadardır. Abdülhamid’e muhaliflikleri, kullanılan konu başlıkları, toplumsal sorunlar ve bu sorunlara çözüm önerileri, toplumsal değişimin yönü ve rengi, toplumsal geri kalmışlığın sorumlularının kimler olduğu, eğitim sorunlarına ve yabancı okullarına bakışları tıpatıp benzeşmese de -ayrıntıda farklılık olmakla birlikte- büyük oranda örtüştüğünü söyleyebiliriz. Farklılıklarından birkaçını da kısaca şöyle belirtebiliriz. İçtihad tam bireysel teşebbüsün sonucunda, Sebilü’r Reşad ve Türk Yurdu daha organize çalışmanın sonucunda çıkarılmıştır. Türk Yurdu dışında bahse konu olan dergiler, zaman zaman İstanbul harici şehirlerde hatta İçtihad farklı ülkelerde de çıkarılmıştır. Sebilü’r Reşad’a hükümet ve meşihat tarafından verilen örtülü destek, Türk Yurdu’na Orenburglu Tatar zengini Mahmut Bay Hüseyinof’un himayelerini göz önünde bulundurarak İçtihad’dan farklılık arz eder. Türk Yurdu’nun Orta Asya ile bağlantısı, Sebilü’r Reşad’ın dünyanın özellikle de İslam coğrafyasının farklı bölgelerine muhabirler göndermesi, dergilere çok geniş coğrafyalardan haber toplama imkânı sunmuştur. Gündüz, aynı çeşitlilik ve genişliğin Abdullah Cevdet’in şahsî gayretleri ile çıkan İçtihad’da olmadığını belirtir. Biyografiler dergilerin vazgeçilmezidir. 44 biyografiyle Türk Yurdu başta gelir. Sebilü’r Reşad’ın biyografilerinde tek bir batılı ismin olmaması dikkat çeker. Daha çok İslâm tarihinin önde gelen tarihçilerinin, âlimlerinin ve düşünce adamlarının biyografilerini vizyona çıkarmıştır. Türk Yurdu Türklüğe hizmet etmiş olanları ön plana çıkararak Avrupa ve Doğu düşünce adamlarına yer vermiştir. İçtihad da Doğu ve Batı dünyasının düşünce adamlarının biyografilerine öncelik vermiştir. Üç derginin de batıya karşı açık muhalefeti olmamakla birlikte farklılıklarını Gündüz şöyle açıklar: “Kurtuluş çaresi olarak görülen yollardan en önemlisi sayılabilecek başlıkta farklılık vardır; bu başlık; ‘Batılılaşma’, ‘Avrupalılaşma” ve “Avrupa’dan nelerin alınıp alınmayacağı’dır. Temelde Avrupalılaşmaya karşı bir duruş yoktur ama, nasıl Avrupalılaşacağı konusunda ortaya çıkan bir süzgeç konulmuştur. Bu süzgeç İçtihad’da daha geniş ve geçirgen, Sebilü’r Reşad daha sık ve süzmecidir.”(s.511) Eğitim çalışmaları bakımından farklı biçimlerde ve alanlarda en fazla faaliyeti Türk Yurdu göstermiştir. Sebilü’r Reşad’ın yaptığı en önemli hizmet ise Heybeliada Sebilü’r Reşad Mekteb-i İbtidai’nin kurulmasıdır. Sebilü’r Reşad’ın dini ve sosyolojik yönü ağır basan dergi olmasına rağmen sanatsal yönünün çok cılız olduğunu, Türk Yurdu mecmuasının edebiyatın neredeyse bütün türlerindeki yazıların dergiye serpiştirildiğini, en çok çeviri yazıların ise Sebilü’r Reşad’da olduğunu belirtir yazar. İçtihad’ın eğitim alanındaki farklılıklarından biri de Osmanlı hanedanın eğitilmesi üzerinde durmasıdır. İçtihad ile Sebilü’r Reşad arasındaki en belirgin farklılıklardan ve tartışmalardan birisi ise tesettür konusudur. Birincisi örtünmenin bir iman esası olmadığını diğeri ise bu işin tartışılmayacak bir önemde bulunduğunu savunur. Harflerin ıslah edilmesinde hemfikirlerken, ıslahın şekli konusunda farklılıklar bulunmaktadır. İçtihad daha radikal bir şekilde Latin harflerine geçmeyi, diğerleri ise değişik çalışmaları önerir. Türkçe Kur’an, İbadet ve Hutbe konularında da oldukça farklılıklar bulunmaktadır. Türkçe Kur’an tercümesini İçtihad desteklerken Sebilü’r Reşad karşı çıkmıştır. Sebilü’r Reşad’ın Türkçe Kuran’a karşı muhalefetinin yanında Türkçe hutbe konusunda derginin bazı yazarları ortak dil üzerinde anlaşılması gerektiğini belirtirken derginin diğer yazarları hutbenin Türkçeye ya da başka dillere çevrilebileceğini belirtir. Kıyafet, Türkçe Kur’an, İbadet ve Hutbe konularında Türk Yurdu genelde çekimser kalmıştır.

Yazar, Kılıçzâde Hakkı ve Abdullah Cevdet’in dışındaki hiçbir yazarın ütopik fikirlerinin olmadığını, bahsi geçen dergilerin ikisinde ya da üçünde de yazan yazarların olduğunu, Türk Yurdu ile Sebilü’r Reşad arasındaki ideolojik yakınlığın Balkan Savaşlarından sonra daha keskin hale geldiğini, Meşrutiyet döneminin yazarlarının birçoğunun, birkaç yıl sonra yazdığın arkasında durmadığını söyler.(s.487)

Bu çalışmayı okurken günümüzdeki bu fikir akımlarının temsilcileri ile bahse konu olan dönemdeki yazarlar arasındaki farklılıklar hemen dikkatimi çekti. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabilirim. Günümüz İslamcı aydınların neredeyse tamamı “Abdülhamid, tartışılmayacak kadar büyük devlet adamı ve din adamıdır” şeklinde yaklaşırken devrin İslamcılarından örneğin Mehmet Akif 1909’da “İstibdâd” isimli şiirinde II. Abdülhamid’e “İblis” diyecek kadar muhaliftir. Yine aynı keza Meşrutiyet İslamcılarından Mehmet Fahrettin ve Mehmet Akif gibileri tabiri caizse “devletin kurtuluşu aynı zamanda dinin de kurtuluşudur” şeklinde yaklaşırken (s. 247) günümüz İslamcı aydınlarının devlete bakış açısı bu kadar sıcak olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Abdullah Cevdet’in çıkarmış olduğu derginin ilk zamanlar kapağında “İslami dergidir” yazıldığını, Cevdet’in din bilgisinin çok yüksek olduğunu, yazdığı makalelerden hemen anlaşıldığını hatta Gündüz, Abdullah Cevdet’in “Cihân-ı İslam’a Dair” isimli makalesinin sanki bir din görevlisinin vaazını andırdığını bunun altındaki isimli imzanın görülmediği takdirde Sebilü’r Reşad’a yayınlanan bir makale olduğunu hemen herkesin söyleyebileceğini iddia eder. Günümüz Batıcılarının en azından azımsanamayacak kadarının din ve ilahiyat konularında tecessüsünün çok az olduğunu söyleyebiliriz. Türk Milliyetçilerinin Meşrutiyet döneminde eğitim hamleleri konusunda çok atik olduğunu, buna karşın günümüz Milliyetçi aydınlarının düşünce olarak belki aynı şekilde bakmasına rağmen pratiğe baktığımızda eğitim hamlelerinin diğer muarızlarına rağmen geri olduğunu belirtebiliriz. Öbür taraftan Türk Milliyetçiliği ile Marksizm arasında kan uyuşmazlığı hemen fark edilirken Meşrutiyet dönemindeki Türk Yurdu’nda Fransız Marksist Parvus müstear isimli A.İ. Helphand’ın “Milli ekonomi”, “Köylülerin gelişmesi” konusunda yazıları dikkat çeker. (s. 392)

DEĞERLENDİRME

Meşrutiyet döneminin fikir akımları ve temsilcileri üzerine geniş çaplı akademik araştırmaların olduğunu fakat daha ziyade siyaset penceresi açısından fikir akımları ya da fikri mimarlar üzerinde çalışmaların olduğundan haberdarız. Bu çalışmada Türkçülük, Batıcılık, İslamcılık gibi fikir akımlarının temsil kabiliyeti yüksek dergileri olan “İçtihad”, “Türk Yurdu”, Sebilü’r Reşad” gibi dergilerin modernleşme ve eğitime katkılarını, birbiriyle olan farklılık ve benzerliklerini ortaya çıkarmak için mukayeseli olarak incelenmiştir. Bu çalışmayı farklı kılan özelliklerden birisi de modernleşme ve eğitime katkıları anlamında Batıcının, Türkçünün ve İslamcının büyük oranda benzemesidir. Meşrutiyet döneminin, Cumhuriyet’in adeta veri tabanı olduğunu belirtir yazar. Türk Yurdu ve İçtihad Mecmualarının birikimlerinin Cumhuriyet döneminde uygulanmaya başladığını vurgulayabiliriz. Ayrıca Cumhuriyet dönemindeki inkılâplardan şapka dışındakilerin tamamının Meşrutiyet döneminin aydınlarınca tartışıldığını söyleyebiliriz. Neredeyse her sayfasından bir şeyler öğrendiğim bu çalışmanın yazarını tebrik ediyor, taşradaki bir üniversitede görev yapmasına rağmen önümüzdeki on yıllarda Kemal Karpat, Şükrü Hanioğlu ve Şerif Mardin gibi dünya çapında bir sosyal bilimci olacağına inanıyorum.[3] Bu alanda tecessüsü diri olanlara bu kitabı hararetle tavsiye ederim. 

               (Gaziantep Oluşum Gazetesi, 11-13 Ağustos 2009)   
 
[1] Yaptığım küçük araştırmaya göre Divan, Türk Yurdu, Köprü, Toplumsal Tarih, Doğu- Batı, Türk Edebiyatı dergileri 2008 yılının muhtelif aylarında Meşrutiyet’in 100. yılı dolayısıyla kapak ve özel sayısı olarak Meşrutiyet’i masaya yatırdılar.
[2] Mustafa Gündüz, II. Meşrutiyet’in Klasik Paradigmaları: İçtihad, Sebilü’r-Reşad ve Türk Yurdu’nda Toplumsal Tezler, 614 sayfa, 2007, Ankara, Lotus Yayınevi, http://www.lotuskitap.com.tr/  
[3] Mustafa Gündüz’ün Abdullah Cevdet’in seçme yazılarından hazırladığı  “İçtihad’ın İçtihadı” isimli kitaba yazdığı takdim de Prof Kurtuluş Kayalı, Gündüz’ün çalışmaları ve eserlerine bakarak  “Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesinde iz bırakacak bir noktaya götüreceğine inanıyorum” der. Gündüz’ün  “Osmanlı Mirası Cumhuriyet’in İnşası: “Modernleşme, Eğitim, Kültür, Aydınlar” isimli kitabına da Prof. Şükrü Hanioğlu bir takdim yazmıştır. Burada Gündüz, hakkında şu öngörüde bulunur: “Alanımızdaki çalışmaları bir bayrak yarışına benzetecek olursak, Dr. Gündüz bayrağı daha ileri götüren bir kuşağın en parlak temsilcilerinden birisidir ve çalışmaları hepimiz için gerçek bir iftihar vesilesidir.”