31 Ocak 2009 Cumartesi

FATİH KERİMÎ’ NİN BALKAN HARBİ MEKTUPLARINI GAZİANTEPTE OKUMAK



Bu köşeyi takip edenlerin anımsayacağı gibi 28 Kasım 2008 Salı günü Fatih Kerimi’nin “Avrupa Seyahatnamesi” isimli kitabını tanıtmıştım. Tatar edebiyatının en güçlü kalemlerinden olan Fatih Kerimî’yi[1] Balkan Savaşları’nda Orenburg’daki Vakit gazetesi savaş muhabiri olarak İstanbul’a gönderir. Kerimi burada yaklaşık 4 ay kadar kalır. Türk, Osmanlı ve İslam âleminin payitahtında savaşın seyri ve cephe gerisindeki bozgun ile ilgili gelişmeleri düzenli bir şekilde gazeteye gönderir. Gazeteye gönderilen bu yazılar 1913’te kitap haline getirilir. 2001 yılında bu kitap İstanbul Türkçesine aktarılır. Bahse konu olan kitabı “Avrupa Seyahatnamesi”nden daha önce okumuştum. İstanbul Mektupları isimli eseri oldukça etkileyici buldum. Bu eserle ilgili bir inceleme yazısı hazırlamıştım. Bu yazıyı daha sonraki haftalarda bu köşede yayımlamayı düşünüyorum.

Memleketimiz Gaziantep’te Türk-İslam Vakfı’nın geleneksel seminer programlarından birini vakıf yetkilileri bana teklif ettiler. Konunun Balkan Harbi olursa daha iyi olacağını ifade ettiklerinde yukarıdaki bahse konu kitap ve yazar hakkında küçük çaplı bir konferans vermeye karar kıldım. Vakfın düzenlediği, bu yılın (2008–2009 döneminin) beşinci “Bir Tatar Aydınının Kaleminden Balkan Felâketimizin Sosyal Röntgeni: İstanbul Mektupları” konulu takdimi 12 Kasım 2008 Cuma günü verdim.

Bu seminerin içeriği hakkında birkaç cümle yazı yazmayı uygun gördüm. Seminere vakfın başkanı, yöneticileri, üyeleri, mesai arkadaşlarımdan yaklaşık olarak 30 kişi katıldı. Ne yalan söyleyeyim katılanların büyük ekseriyetinin yaşının benden büyük olması(30 yaşındayım) ve bu tarz bir konferansı ilk kez vermem gibi sebeplerden ötürü çok heyecanlandım, hatta tedirgin oldum. Neyse ki sıcak bir ortam içinde kendimi rahat hissedince kolay geçti. Dinleyici kitlesinin profili hakkında şunları söyleyebilirim. Katılanların büyük çoğunluğunun üniversite mezunu, meslek sahibi olduğunu, kalan kişilerin bir kısmının ilköğretim ve lise öğrencisi diğer kısmının da ilköğretim ve lise mezunu olduğunu, yaş ortalamasının 40’ın üzeri olduğunu söyleyebilirim. Katılanların mesleklerinin geneli öğretmen, öğretim üyesi, mühendis, doktor, işletmeci, muhasebeci, yönetici ve öğrenci gibi birçok meslek grubuna mensuptu. Unutmadan söyleyeyim katılanların tamamı da erkekti. Bana verilen 45 dakikayı birkaç dakika geçerek bitirebildim. Seminerin sonunda konu hakkında dinleyicilerin soruları, katılmadıkları düşünceleri ve anlatılanlara katkıları için birçok kişi görüşünü beyan etti.

Dinleyicilerin birkaçı yazarın gözlemlerinden hareketle milletimizin yaptığı kahramanlık, fedakârlık ve feragatin bir kısmının bilinmesine rağmen, yaşanılan bozgunun boyutunun bu kadar olduğunu bilmediklerini ifade ettiler. Takdim öncesi Kerimi’nin anlattıklarının azımsanamayacak kısmının dinleyicilerin hoşuna gitmeyeceğini tahmin ediyordum. Konferans sonrası birkaç kişinin başta Selanik’in resmen kurşun atılmadan teslim alındığı, az da olsa “ne olursa olsun savaş bir an önce bitsin” diyenlerin mevcut olması, İstanbul esnafının en azından bir kısmının dürüst olmaması, Türk ve Müslüman unsurlarda tembellik ve ataletin oldukça fazla olması vb. gibi durumları biraz abartıldığını düşündüklerini söylediler. Yazarın kimliği ve özgeçmişi hakkında irdeleyici sorular soruldu. Daha doğrusu yazarın bizlere Osmanlı’ya önyargısı olup olmadığı irdelendi. Yazarın kısa bir süre kadar İstanbul’da kaldığı için gözlemlerinde yanlışa düşebileceği belirtildi. Yazarın düşüncesini doğrulayacak gözlemleri biraz abarttığı söylediler. Bir öğretmen büyüğümüz bu dönem yaşanılan olayların niçin Milli Mücadele yapıldığının da göstergesi olarak yorumlanabileceğini söyledi. Program sonunda dinleyicilerin büyük bir kısmı beni tebrik ettiler.

Yaptığımız mütevazı sohbetin merhum Fatih Keriminin kaleminden yakın dönemde uğradığımız utanç verici felaketin önemli ölçüde insan kalitemizdeki yetersizlikten kaynaklandığı gerçeğine tekrar işaret fırsatı verdiğini düşünüyorum.

 Kayseri Erciyes Gazetesi (31 Ocak 2009) 

[1] Fatih Kerimî, Tataristan’ın Sama eyaletinin Böğülme ilçesinin Minlibay köyünde 1870’ de bir molla ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Fatih Kerimî’nin babası İlman Kerimî, İsmail Gaspralı’nın “usul-i cedid” adıyla başlattığı öğrenim tarzını benimseyerek memleketinde okul açar. Böylece, Fatih Kerimî’nin babası İlman Kerimî, İdil boylarında ceditçilik hareketini başlatan kişi olarak Tatar maarif tarihinde önemli bir yere sahip olur.
 Fatih Kerimî, on bir yaşına kadar babasının açtığı medreseye gider. Babası gibi Çistay Medresesi’nde öğrenimine devam eder. Bu medresede öğrenimini 11 yılda tamamlar. Bu eğitimini devam ederken aynı anda iki yıllık Rus Mektebini de bitirir. Rus edebiyatını takip eder. Rusça’dan bazı tercümeler yapmaya başlar. Türkiye’deki kaynakların büyük çoğunluğunda İstanbul’da Abdülhamid döneminde açılan İstanbul Mülkiye Mektebi’nde okuduğundan bahseder. Bu yazıyı hazırlarken Biyografi net sitesinde Fatih Kerimî’nin özgeçmişini incelerken kaynaklardakinin aksine İstanbul’da eğitim aldığını ya da yarım bıraktığını ama mülkiye mektebinde okumadığını belirtir. Bunu doğrulayacak şu verileri aktarır. Eserlerinin hiçbirinde özellikle de “Avrupa Seyahatnamesi”nde İstanbul’u tafsilatlı bir şekilde anlatmasına rağmen burada okuduğuna dair bir şeyden bahsetmediğini, Ali Çankaya`nın “Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler” adlı eserinde Kerimi’nin kaydının bulunmadığını belirtir. İstanbul’daki öğrenimi sırasında Türk edebiyatını yakından tanıma imkânı bulur. Böylece medreseden, geleneksel bilimleri, Arapça ve Farsçayı; Rus Mektebinden Rusçayı, Mülkiyeden de Osmanlı Türkçesi ile Fransızcayı çok iyi bir şekilde öğrenir. Bu dillerin edebiyatına da çok yakınlık duyar. Bir edip ve aydın olarak kendini yetiştirir.
            1896’da İstanbul’da eğitim hayatından sonra Yalta’nın Üzen köyünde iki yıl öğretmenlik yapar. 1899’da kendisi, babası ve ailesiyle birlikte Orenburg’a yerleşir. Burada çeşitli kültürel ve eğitim çalışmalarında bulunur. Arkadaşı Gani Hüseyinov ile birlikte bir matbaa satın alır. Çeşitli kitaplar basmaya başlar. Asıl gazete çıkarmak hedefine şartların zorluğundan, 1905’deki devrimin kısmi özgürlüğünden dolayı 1906 yılında ulaşır. Tatar matbuatının(basın) en önemli yayın organlarından Vakit Gazetesi Orenburg’da 21 Şubat 1906’da kurulmuştur. Kerimî, bu gazetede 1917 yılına kadar baş yazarlık yapar. Bolşevik İhtilali’nden birkaç gün önce gazeteden ayrılır. Orenburg Cemiyet-i Hayriye’sinde aktif bir üye olarak görev yapar. Bolşevikler ile başlangıçta bir sorunu olmaz. Moskova’ya gider, yeni açılan halk mekteplerinde ve öğretmen hazırlayan kurslarda ders verir. Bolşevik devriminden sonra Sovyetler Birliği halklarının merkez neşriyatında çalışır. Doğu Üniversitesi’nde Türkçe dersleri verir. 4 Ağustos 1937’de, cemiyet işlerinden ve halktan uzaklaştırılmış olan 67 yaşındaki Fatih Kerimî, 27 Eylül 1937’de askerî mahkeme tarafından, Türkiye casusu olmak, Stalin’i öldürme amaçlı bir terör grubuna üye olmak gibi bir takım düzmece iddialarla tutuklanır. İdama mahkûm edilir ve karar aynı gün uygulanır. Ancak 8 Aralık 1959’da Sovyetler Birliği Yüksek Mahkemesi Fatih Kerimî’nin suçsuzluğuna karar vermiş ve itibarı iade edilmiştir.
            Kerimî, Şehabettin Mercanî, Kayyum Nasırî ve Rızaeddin Fahrettin gibi Tatar Edebiyatı’ nın kurucuları arasındadır. Kerimî’nin belli başlı eserleri şunlardır:  Onun Komedya(1898), Hösid Baba(1895), Şakirt ile Student(1899), Cihangir Mehdümnin Avıl Mektebinde Ukuvı(1900), Salih Babaynın Öylenüvi(1897), Mirza Kızı Fatima(1901), Avrupa Seyahatnamesi, Kırım Seyahatnamesi ve İstanbul Mektupları’dır. 


                                                      

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder