“Gamalı Haç İle Kızıl
Yıldız Arasında Bir Yazar: Cengiz Dağcı”
Akademisyen Abdulvahap Kara, hazırladığı bu eserde,[1] yazar merhum Cengiz Dağcı’nın uzun askerlik günlerinin izlerini sürmüş.
Dağcı’nın askerlik hatıraları yazarlık kaynağının adeta esin kaynağıdır. Yazar
Cengiz Dağcı, II. Dünya Savaşı Cehennemi Değirmeninde öğütülüp, unutulan
milyonlarca Sovyet Rusya vatandaşı Türk’ten sadece biridir.
II. Dünya Savaşı’nın kaydını tutan, sonuçlarını değerlendiren araştırmacı
ve yazarlar, Sovyet Rusya vatandaşı Türklerin yaşadığı trajedi, kayıp, acıların
çok az bölümüne değinir. Hele de Sovyet ordusunda cephede Almanlara karşı
savaşıp, Almanlara esir düşüp sonra da Türkistan Lejyonerleri olarak Almanlarla
birlikte Ruslara karşı savaşan, akabinde Ruslara teslim olup öldürülen
yüzbinlerce Türk unsurun varlığından kimsenin haberi yok hükmündedir.[2] Birkaç yabancı yazarın bu konuda önemli çalışması bulunmaktadır.[3]Bu trajediyi yaşayıp da ölmeyen, eli kalem tutan iki elin parmaklarını geçmeyecek
kadar kişi de yaşadıklarını, hatıra türünde yazmıştır. Geçtiğimiz yıllarda söz
konusu alanda profesyonel bir belgesel çekildi ve TRT’de yayınlandı. Belgesel
ve belgeselin daha fazlası kitap olarak yayımlandı.[4] Bu çalışma, bahse
konu alanda geniş bir boşluğu doldurmaya yönelik önemli bir girizgâh
niteliğindedir.
Yazar, Cengiz Dağcı’nın başta eserleri olmak üzere, konuyla ilgili
çalışmalardan yola çıkarak Cengiz Dağcı’nın askerlik yıllarını masaya yatırmış.
Tabi ki söylemeye gerek yoktur. Bu sıradan bir askerlik değildir. II. Cihan
Harbi’nin başladığı günden, bittiği güne kadar savaşın önemli evrelerinde hep
vardır Cengiz Dağcı.
Yazar, ana hatlarıyla savaşın seyri içerisinde hangi yıl ve aylarda hangi
cephede olduğunu, bir asker olarak Dağcı’nın neler gördüğünü, Rus ve Alman baskısı
arasında kalan milyonların yaşadıklarını, Türkistan Lejyoneri olarak Almanlarla
birlikte Ruslara karşı savaşmak zorunda kalan, başka seçeneği olmayan on
binlerin yaşadığı sendromu, hem düşmana hem de vatandaşı olduğu ülkeye esir
düşmenin nasıl bir psikoloji olduğunu, esaretten sonra da Stalin mezbahanesine
düşmemek için çırpınanların hikâyesini anlatır kitabında.
Cengiz Dağcı, savaşın devam ettiği dönemde Polonyalı Regina’ya âşık olur.
Regina’yla savaş biter bitmez evlenir. Nikâhları önce İslamî usule, sonra da
Hıristiyan geleneğine göre kıyılır. Mülteci olarak İngiltere’ye giderler. Bu
yolculuk hiç de kolay olmayacaktır. Cengiz Dağcı, bir daha Kırım topraklarını
artık görmeyecektir. Dağcı’yı hayata bundan sonra üç şey bağlayacaktır: Kalemi,
memleketi Kırım, Eşi Regina.
Dağcı ile aynı
kaderi paylaşanların ezici bir çoğunluğu savaşın doğal şartları içerisinde,
Nazi kamplarında, esaretin bin bir çeşidiyle, lejyoner olarak kendi ülkesine
karşı savaşıp Almanya’nın yenilmesiyle birlikte Rusya’ya teslim edilerek
öldürülmüştür. Herkes Dağcı gibi şanslı değildir. Kitapta Cengiz Dağcı gibi
aynı süreçten gelip kurtulan, sonra da hatırasını yazan Cabbar Ertürk’ten
bahseder. Yabancı dilin önemi hakkında hepimiz biliriz ama bir can simidi kadar
önemli olduğunu bilmeyenimiz çoktur. Abdulvahap Kara, -Ertürk’ün kitabını
referans göstererek-[5] kurtulanların ortak özelliğini şu cümleler ile anlatır:
“Kamplarda
Almanca bilmek bir esir için büyük bir talihti. Hatta bu hayatta kalmanın
şartlarından biriydi, bir esir yarım yamalak Almancayı bilse bile, kampta
kendisine iş veriliyor ve bir iki lokma fazla yemek yeme şansına sahip
oluyordu. Ertürk, hatıralarında Mariupul kampında 200 bin esirden hayatta kalan
iki binin arasında olmasını fakültede iki yıl boyunca aldığı Almanca
derslerinden öğrendiği yarım yamalak dile borçlu olduğunu ifade
etmektedir.”(s.45)[6]
Not: Bu yazı, Töre dergisinin,
Ekim 2014 tarihli, 18. Sayısında yayımlanmıştır.
[1] Abdulvahap Kara, “Gamalı
Haç İle Kızıl Yıldız Arasında Bir Yazar: Cengiz Dağcı”, 135 sayfa, 2012,
İstanbul, QI Kültür Sanat Yayıncılık, www.iqkultursanat.com
[2]Yazar,“Nazi Kampları” isimli
2004 yılında İstanbul’da yayımlanan 600 sayfalık hacimli kitaplık eserde, Nazi
kamplarında zulüm gören Türklerden hiç bahsedilmediğini, Ayrıca bu kamplarla
ilgili öykü ve romanları tanıtılan 60 kadar yazarın arasında Cengiz Dağcı’nın
olmadığını söyler.
[3]Bu konuda kitaba ve belgesele
ismini veren Patrik VonZurMühlen’in hazırlamış olduğu “Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasındaki Doğu Halkları”isimli eseri
zikredebiliriz.
[4]Neşe Sarısoy, “Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında
Türkler” 450 s., 2011, Ankara, Sinemis Yayınları
[5]Cabbar
Ertürk, “Kızılordu’dan Kafkas Milli Lejyonuna Bir Türk’ün II. Dünya Harbi
Hatıraları, s. 129, İstanbul, 2005
[6] Bu
minvalde Kırımlı Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın babasından dinlediği hakikatleri,
Ortaylı nasihat olarak algıladığını bir kitabında belirtir:“Malları komünistler alır ama bilgiyi alamazlar(dı). Esir kamplarına
düşenler dil biliyorlarsa ve bir zanaat sahibi olursa kurtulurlardı.” (Nilgün Uysal, “Zaman Kaybolmaz: İlber Ortaylı Kitabı”
40. Sayfa, 2006, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)