BEN RTÜK BAŞKANIYKEN..
Radyo Televizyon Üst Kurulu, 90’lı yılların ortalarından itibaren radyo ve televizyon kanallarına verdiği, -uyguladığı sansür niteliğindeki- cezalar ile dikkatleri üzerine çekti. RTÜK’ün görevi, işleyişi, kurumsal yapısı hakkında açıkçası kamuoyunun çok net ve sahih bilgi sahibi olmadığını söyleyebiliriz. RTÜK’ü daha yakından tanımak isteyenler için bir kitaba atıfta bulunacağım.
2000–2005 yılları arasında RTÜK üyeliği, bu görevin ilk iki yılında da RTÜK başkanlığı görevinde bulunan eski başkan, gazeteci, Nuri Kayış, RTÜK’lü yıllarını kaleme aldı.[1] Yazar, “Ben RTÜK Başkanıyken” isimli kitabında RTÜK’ün kuruluş amacından çalışma şartlarına, işleyişinden kurumun yapısına kadar birçok konuda gözlem ve tespitlerini yer yer ironiye başvurarak anlatır.
Kayış, RTÜK’ün kuruluş öyküsüne kısaca değinir. 1990’da özel radyo ve televizyon yayıncılığı mantar gibi çoğalır. 24 Nisan 1994’e kadar yayın yapan yüzlerce kanal kanuna göre suç işlemektedir. Kaçak yayının kontrol altına alınması için Meclis tarafından kabul edilen RTÜK Kanunu yürürlüğe girer. Bu kanuna dayanarak TBMM 9 RTÜK üyesini seçer. Yazar, RTÜK’ün kuruluşunu “Türkiye, nur topu gibi bir KİT’e daha kavuşmuştur” diye anlatır. RTÜK’ün asli iki önemli görevini açıklar: “Radyo ve televizyonların frekans planlarını yapmak, bu planlar gereğince ihaleleri gerçekleştirmek, yayın kargaşasına son vermek, kamuya ait bir değer olan frekansların bedelsiz kullanımını önleyerek devletin kasasına milyarlarca doların girmesini sağlamak. Diğeri de Radyo ve televizyon yayıncılığının, kanunda belirtilen yayın ilkeleri çerçevesinde olması için gerekli önlemleri almak, aksine davrananlara lisans iptaline kadar giden müeyyideleri uygulamak.”(s.8-9)
Kitaptan anlaşıldığı üzere RTÜK kuruluş amacına uygun olarak bir türlü yol al(a)mamıştır. Devletin bütçesine bir kaynak oluşturulmasına yönelik, planlan(1994-2005) 3 frekans ihalesi muhtelif sebeplerden yapılamamıştır. Yazar, RTÜK’ün diğer amacına kısmen uyulduğunu kitabında beyan eder.
Eski Başkan, Radyo ve televizyon programlarını denetlerken kantarın topuzunu zaman zaman aştıklarını itiraf eder. “İmranlım bir yana, dünya bir yana” türküsünü yayınlayan bir radyo kanalına “İmralılım bir yana, dünya bir yana” şeklinde anlayıp Terörist başı Abdullah Öcalan’ı kastediyor diye yorumlayıp radyoyu altı ay kapatma cezası verdiklerini, durumun basına yansımasıyla hatalarını geri düzelttiklerini vurgular. (s.61) Başkanın bir televizyon programında konuşması yüzünden az kalsın konuştukları televizyona da kapatma cezası vereceklerini söyler. Bu durumun ayrıntısına kitapta değinir. Kurulda görüş farklılıkların çok yaşandığını, BBC ve Almanya’nın Sesi kanalının Türkçe yayınını hızlarını alamayarak kapatmak zorunda kaldıklarını belirtir. Daha sonra da bir diplomatik bir krize dönüşen durumun nasıl düzeltildiğini anlatır.
Kayış, üyeler arasında kavganın, hakaretin, küfrün hiç eksik olmadığını “Kurulun Adana Adliyesi” nden geri kalır tarafı olmadığını söyler. RTÜK’ün Başkan ve üyelerine (9) makam odası olarak tahsis edilen dairelerin 160 metrekare olduğunu, DDK’dan Üst Kurul’a gönderilen bir yazıya göre; 9 üyenin 7’sinin yaklaşık iki yıllık görev süresince Kurul toplantılarına 17 ile 47 kez arasında katılmadıklarını beyan eder.(s.18)
RTÜK üyelerinin Mecliste partiler adına seçilmesinin siyasetin emrine girebilen bir yapı oluşturduğunu, anlatmaya çalışır. Siyasilerin iş bitirmek için kapılarını zaman zaman çaldıklarını, genellikle seçim bölgesindeki ceza alan televizyon ve radyo kanallarının cezasının kaldırılmasına yönelik geldiklerini anlatır. Bir vekil de kendisi hakkında olumsuz yayın yapan televizyon kanalını cezalandırmak için talep de bulunur. Böyle bir yetkilerinin olmadığını söyleyen başkana ısrar etmeye devam edince, milletvekili yüreğinden geçeni dışa vurur: “Meclis’te senin için verdiğim oydan dolayı pişmanım. Fena halde yanılmışım. Oyum haram zıkkım olsun…”(s.60)
Yazar, televizyonların şikâyet için adeta birbirleriyle yarıştıklarını, bazı televizyon kanallarının rakiplerinin açıklarını yakalayıp ihbar etmek için özel ekipler kurduğunu anlatır. Bu ekiplerin rakip kanalların yayınlarını banttan didik didik inceleyip kendilerince kanun ve yönetmenliğe aykırı olan kanalları RTÜK’e ihbar eder. Örneğin, ATV’nin böylesi bir yönteme başvurması yüzünden RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi uzmanları haftalarca inceleyip rapor haline getirmek için çalıştığını söyler.(s.26)
Kitap, belli bir kronoloji takip edilerek yazılan hatıralardan daha ziyade kayda değer, olay ve olgular üzerine tespitler içermektedir. Eseri okurken yer yer insanın “acaba Aziz Nesin’in hikâyelerini mi okuyoruz” diyesi geliyor. Buna birkaç örnek verebiliriz. Kurumda 14 memura karşılık, 75 şefin olduğunu, kurulun şoförlerinin 5’inin de şef kadrosunda olduğunu öğreniyoruz. RTÜK’ün görevlerinden biri de kuruma verilen yetkiye dayanarak TRT Genel Müdürü ve yönetim kurulu adaylarını belirlemeye çalışır. Eski başkan, aday adayların kendilerine dilekçeyle müracaat ettiğini belirtir. Anlaşıldığı kadarıyla koskoca TRT’yi yönetecek kişilerde fazla vasıf aranmıyor. Yurtdışında görev yapan akademisyenden F Tipi Cezaevi Müdürüne, TRT Trabzon Bölge Müdürlüğü ambar şefinden, PTT Genel Müdürlüğü müşavirine kadar TRT Genel Müdürlüğü’ne aday adayı olabiliyor.
[1] Sedat Nuri Kayış, Ben RTÜK Başkanıyken, 157 sayfa, 1.Baskı, 2006, İstanbul, Remzi Kitabevi
oğuzhan hocamdan güzel bir yazı daha..yazı türkiyedeki çarpıklıklara ve yeni durumlara geçişte ne kadar zorlandığımızı güzel bir şekilde özetlemiş.kalemine sağlık! tuncer
YanıtlaSil