2000 yılında kaybettiğimiz tiyatro ve sinema sanatçımız Kemal Sunal, birkaç kuşağı ekran başına kilitlemeyi başarmıştı. İzleyicilerinin kâhir ekseriyetini sosyo-ekonomik durumu zayıf olan orta ve alt tabaka oluşturur. Beri yandan aydınların büyük bir kısmının Sunal filmlerine mesafeli yaklaştığını söylemekle birlikte tiryakilerinin içerisinde de hiç de azımsanamayacak sayıda aydın olduğuna da şahidiz. Türkiye uzun bir dönem “Kemal Sunal filmlerinin defaatle izlenmesinin sebebi nedir?”i tartıştı. Aynı filmlerin sürekli neredeyse azalmadan izlenmesi karşısında herkes kendince açıklamalarda bulundu. Akademisyen ve gazeteci Osman Özsoy entelektüel merakının ve mesleğiyle ilgili bu alanda yoğunlaşmasının sonucu olarak başlıkta ismi vurgulanan çalışmaya 2002’de imza atmıştı.[1]
Sahne ve perdenin dışındaki Kemal Sunal’ın biyografisi oldukça ilginçtir. Ortaokul ve liseyi 11 yılda, üniversiteyi de 25 yıl sonra 51 yaşında bitirir. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra “Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü” yüksek lisans teziyle kendi filmlerinin konusunu araştırma yapar.[2] Yakın çevresine akademinin üst basamaklarına doğru çalışmalar yapmak istediğini belirtir. Ancak bilindiği gibi ömrü yetmez. Aslında bu durumuyla da birçok kişiye mesaj göndermektedir. Bir gazetecinin konuyla ilgili sorusuna Sunal’ın verdiği cevap tam aydıncadır: “Kendi çocuklarıma örnek olmak istedim. Kendi çocuklarıma örnek olurken tabii bütün Türkiye’nin gençlerini, orta yaşlısını, yaşlısını hedef aldım. Okumanın yaşı yoktur, her insan okumalı, Türkiye’nin okuyan insana ihtiyacı var. Bu mesajı daha güçlü verebilmek için üniversiteyi bitirdim. Ben zaten gerektiği kadar okuyorum üniversite bitirmek benim için çok önemli değildi; ama örnek olmak için yaptım bunu”(s.214) Kendisini sanatçı olarak değil de oyuncu olarak görür Sunal. Mütevazı bir yaşamı bulunan Sunal’ın herhangi bir gece hayatının olmadığını, içki içmediğini, sigara kullanmadığını, medyadan mümkün mertebe kaçtığını, yükseklik korkusu ve su fobisi olduğunu, günlük hayatta gayet ciddi birisi olduğunu birçok seveni söylemektedir. Filmlerinde birçok siyasi mesajı açıktan vermesine rağmen siyasi görüşünü gizlemekte ustadır Sunal. Tuttuğu takımı dahi söylemek istemez. Aksi davranışları benimseyenlerin toplumun tamamını kucaklamada sorunlar yaşadığını belirtir.
Kemal Sunal’ın oyunculuğunu tiyatro oyunculuğu, sinema oyunculuğu ve dizi filmleri ile reklam filmleri oyunculuğu olarak 3 kısma ayırabiliriz. Tiyatro ile tanışmasına öğretmeni vesile olur. Yıldız Kenter’in yardımlarını özellikle vurgular. Yönetmen Ertem Eğilmez’in bir oyununda Sunal’ı keşfetmesiyle sinema yaşamına adım atmış olur. Sinemada 82 filme imza atar Sunal. Sinemadaki başarısını dizilerde ve reklam filmlerinde bulamaz. Zaten bu filmlerde de parasızlık yüzünden kerhen oynadığını belirtir.(s.72)
Kitapta Kemal Sunal’ın başarısı üzerine birçok sanatçı, eleştirmen, gazeteci, yazar ve akademisyen görüş beyan eder. Kimisi Sunal’ı Keloğlan’ın, kimisi Nasreddin Hoca’nın, kimisi İsmail Dümbüllü’nün günümüzdeki temsilcisi olarak görür. Sunal’ın filmlerindeki sanatsal yönün çok bariz olmamasına rağmen sosyolojik yönünün görmezlikten gelindiği noktasında birçok aydın hemfikirdir. Filmleri üzerine doktora tezi hazırlayan Nazlı Kırmızı,[3] Sunal filmlerinin uzun süre revaçta olmasını tahlil ederken köyden kente göçle birlikte şehre uyum sağlamakta zorlanan yoksul Anadolu insanlarının Sunal filmlerinde kendini bulduğunu, özellikle “saf gibi görünüp cin gibi çarparak” sistemin ürettiği yanlış insan modellerinden “Şaban” tiplemesiyle öcünü aldığını belirtir. (s.105) Sunal filmlerini defaatle izleyip çok gülünmesine rağmen verilmek istenilen mesajı anlaşılamadığını Hüseyin Öztürk vurgular: “Nedense mesajı alması gerekenler Kemal Sunal’a “komedyen” diye bakarken, dertleri anlatılanlar da “salak” diye bakıp izliyor.”(s.193) yine bu konuyla ilgili eleştirmen Doğan Hızlan da toplum olarak komiğe çok gülündüğünü onun ardındaki felsefeyle ilgilenilmediğini, neye, niçin güldüğümüz üzerine pek kafa yorulmadığını belirtir. Kemal Sunal hakkında belgesel hazırlayan Can Dündar da Sunal’ın filmleriyle dönemin toplumsal ve siyasi gelişmeleri arasında paralellik olduğunu söyler. Şu önemli tespiti yapar: “O, Türkiye’nin son 25 yılının gayri resmi tarihini filmlerinde anlatmıştır.” Kemal Sunal filmlerinin halkta geniş yankı bulmasını yüksek lisans tezi olarak hazırladığı çalışmasında şöyle izah eder: “Sunal’ın filmlerinde canlandırdığı tiplerin günlük hayatta her zaman karşılaşılan sıradan halktan kişiler olması önemli bir özelliktir. İyi niyetli, saf, temiz, kötülük düşünmeyen, sakar, saflığıyla işleri birbirine karıştıran, ancak zekâsıyla ya da tesadüfen işin içinden çıkıp, art niyetli kişilerin kötü yüzlerini ortaya çıkaran Kemal Sunal’ın yarattığı tipleme, sonuç itibariyle, izleyicinin gerçek hayatta bu yöndeki özlemlerini yansıttığı içindir ki, onun oynadığı rolden daima böyle bir beklenti içinde olmuşlar, genelde Kemal Sunal filmleri de bu doğrultuda gerçekleşmiştir”(s.75)
Sunal, her ne kadar bu konuyla ilgili kendi hazırladığı yüksek lisans tezinde Kemal Sunal fenomeni hakkında bazı ipuçları vermeye çalışsa da -kendisi de- birçok özgün çalışmanın olması gerektiğini vurgular. Sunal bir mülakatında kendisinin filmleri hakkında şu iddialı cümlelerde bulunur: “İktidarlar ayakta durabiliyorlarsa, toplumsal patlamaların önü alınıyorsa Kemal Sunal sayesindedir. Halkın kızgınlığını, sevgiye, hoşgörüye çeviren Kemal Sunal’dır. Bazen ilaç, bazen engel. Gecekonduda oturan eğer patlamıyorsa, bunun sebebi Kemal Sunal’dır. Filmlerde mesajlarda var ayrıca. Ve 15 yıl öncesinin mesajları hâlâ geçerli. Ama sert mesajlar değil. Halk bu mesajları yumuşak algılıyor.”der.(s.128)[4]
DEĞERLENDİRME
Özsoy, bu çalışmada Kemal Sunal fenomenini masaya yatırır. Konuyla ilgili birçok çalışmadan istifade ettikten sonra kendisini yakinen tanıyanlardan, birçok eleştirmene; sanat ve gazeteci çevresinden akademik çevreye onlarca kişiden Sunal ve filmleri hakkında cevaplar alır. Özellikle kitabın değerlendirme bölümünde Kemal Sunal fenomeni hakkında doyurucu bilgilere ulaşır. Bu çalışmanın başka akademik çalışmalara kapı açmasını dilediğini yazar da önsözünde beyan eder. Bu çalışmanın önemli eksikliklerinden biri de Sunal filmlerinin olumsuz etkileri hakkında neredeyse hiçbir şeyden bahsedilmemesidir. Kişiliği ve filmleri hakkında birçok kişinin benzer cevaplar verdiği için birbirinin tekrarı birçok tahlil de bulunmaktadır. Bildiğim kadarıyla Sunal’a ait herhangi bir biyografi kitabı yoktur. Eserde az da olsa biyografik bilgilerin yekûn tutmasını da önemsiyorum. Eserin geniş bir boşluğu dolduracağını tahmin ve umut ediyorum.
(Erzurum Gazetesi, 9 Kasım 2009)
[2] Nazlı Kırmızı, Geleneksel Anlatılar Ve Söylen: Türk Güldürü Filmleri Üzerine Yapısalcı Bir Çözülme, A.Ö.F., 1990
[4] Birkaç yıl kadar önce ülkemizde birçok kriz yaşanmasına rağmen küçük ölçekli isyanların, isyan girişimlerinin olmamasıyla ilgili konu tartışılırken o dönemde gazetelerin birinde Kahveciler Odası Başkanlarından biriyle yapılan bir mülakatta Sunal’ın iddialı cümlesinin benzerini başkanın söylediğini hatırlıyorum: “Eğer Türkiye Arjantin olmuyorsa bunun en önemli sebebi kahvelerimizdir. İktidarlar ayakta kalabiliyorsa bizim sayemizdedir. İnsanlarımız yaşamış olduğu bütün sıkıntılarını kahvedeki arkadaşına açarak rahatlıyor.”
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder